YAZDIM GİTTİ



Haber Vakti / 27.06.2025

Eskiden insanların duymaya hasret kaldığı sözler vardı. Yol, su, elektrik gibi... 30-40 yıl önce köylerde yol, su, elektrik ve telefon imkânları yetersizdi. Bu yüzden seçimlerde adaylar köylüleri "köyünüze yol, su, elektrik getireceğiz" gibi vaatlerle kandırırdı. 1980'li yıllardan sonra Anadolu'nun en ücra köşelerine yollar, barajlar, enerji santralleri, hastaneler ve üniversiteler inşa edilmeye başlandı. Yitik bir medeniyetin mirasçıları olarak yollara, barajlara ve köprülere çok ihtiyacımız vardı. Güya önce toprağa, sonra insana yatırım yapılacaktı.

Doğduğu topraklarda aradığını bulamayan köylüler çaresizce İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlere göç etmeye başladı. Bu sefer de köy-kent ayrımı ortaya çıktı. İnsanlar kendi aralarında elit-varoş, laik-muhafazakâr, sağcı-solcu diye tasnif edilmeye başlandı. Bu hengâmede toprağımızdan koptuğumuzun ve ailevi değerlerimizden git gide uzaklaştığımızın farkına varamadık. Zaman içerisinde sözler anlamını yitirince insanlar farklı arayışlara yöneldi. Mideler doymuştu ama gözler doymamıştı. Çünkü insana yatırım yapılmamıştı.

Toplumun büyük bir kesiminin rakam odaklı yaşadığının farkında mısınız? Artık hiçbir şeyin önemi kalmadı. Adeta her şey rakamlarla ölçülüyor. Kaç para kazanıyorsunuz, kaç tapunuz var, kaç arabanız var, kaç takipçiniz var, kaç ülke gezdiniz, kaç kere tatile gittiniz? Maalesef imkânlar ve çeşitler bollaştıkça insanoğlu özünü unuttu, fıtratını unuttu, geldiği yeri de unuttu. Her şeyi tükettiğimiz gibi kendimizi de tükettik. Şimdi kimse kimseyi beğenmiyor. Özellikle sosyal medyadaki etkileşim saçmalığı ve beğeni sevdası farklı bir boyuta ulaştı.

Atalarımız "hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür" diye boşuna dememiş. Muhafazakâr olduğunu iddia eden insanlar iktidara geldikten sonra Türkiye'nin her yerinde önemli yatırımlara imza attılar. Fakat Anadolu'nun hasletlerini, özlemlerini, fikirlerini ve en önemlisi halkın yıllarca çektiği çileleri özgün film, belgesel ve dizilerle yeni nesillere sanatsal açıdan anlatamadılar. Eğitimi, kültürü, sanatı, medyayı, ilimi, tarihi ve medeniyeti pek önemsemediler. Her şeyi "yaptım oldu" diyerek yapmaya çalıştılar.

Günün sonunda yapılanların kıymetini bilmeyen, çekilen çileleri unutan, insanüstü emeği görmeyen, geleceği de düşünemeyen tuhaf bir zihniyet türedi. Çünkü insanların zihninde geçmişe dair doğru düzgün bir algı bile oluşturamadılar. Sürekli "siyasi rakip" olarak gördükleri tipleri sabahtan akşama kadar eleştirdiler. Neredeyse bütün imkânlarını buna harcadılar. Hayatı sadece siyasetten ibaret sandılar. Halen milletin aklıyla alay eder gibi ülkemizde yaşanan sosyal ve ekonomik sorunları ciddiye almıyorlar. Gazze'deki katliamı bile anlayamıyorlar.

Farkında mısınız, aslında her şeyin farkındayız. Herkes aynı şeyleri konuşuyor. "Aileler parçalanıyor, gençler uyuşturucu bağımlısı oluyor, kumar bağımlılığı alarm veriyor, sosyal medya insanları mahvediyor, ekonomi sallantıda, her şeye zam geliyor, intiharlar artıyor, cinayetler bitmiyor, ahlaki çöküntü yaşıyoruz, depremler artacak, Gazze'de soykırım var, savaş kapıda" gibi bir sürü söylemi siz de duymuşsunuzdur. Peki, ne değişiyor? Kangren haline gelmiş sorunları sürekli dile getirince sorunlar kendiliğinden çözülüyor mu?

Yıllarca "yaptım oldu" diyerek her şeyi çözdüğünü zanneden siyasetçiler de aynı yanılgıya düştüler. Yasadışı bahis hakkında "artan sanal kumar ve bahis sorununun üzerine kararlılıkla gidiyoruz" diyorlar. Aileler parçalanmaya devam ederken "aile hukukunda uygulama kaynaklı sorunlara yönelik birçok tedbiri hayata geçireceğiz" diyorlar. Fahiş gıda fiyatlarına karşı "fiyatlar konusunda vicdansızlık yaparak milletin aşına, ekmeğine, geçimine göz dikenlere acımayacağız" diyorlar. Gazze'de soykırım yapan İsrail'e karşı "620 gündür artarak devam eden vahşette çoğu çocuk ve kadın 55 binden fazla Gazzeli masum hayatını kaybetti" diyorlar. Olaylara karşı sadece "sert tepki" veriyorlar. Fakat sorunlar kaldığı yerden devam ediyor.

Gördüğünüz üzere yetkili sandığımız kişiler de aynı sözleri tekrarlıyorlar. Bunun gibi ülkemizde yaşanan sorunlara dair yüzlerce açıklama var. Ben sadece bir kısmını sizinle paylaştım. Ne yazık ki, bu sorunlara çözüm üretmek için kimse elini taşın altına koymuyor. Herkes suçu birbirine atmaya devam ediyor. Herkes ülkesinin geleceğini değil de, kendi geleceğini düşünüyor. Bu yazdıklarım bir hikâyeden veya bir romandan alıntı değil. Başımıza ne gelirse bu bencilliğimizden, bu vurdumduymazlığımızdan, bu sorumsuzluğumuzdan gelecek.

Önceden "yaptım oldu" vardı, şimdi "söyledim gitti" var. Halkın sorunlarını biliyorlar, kameralar karşısında dile getiriyorlar ve gönül rahatlığıyla "söyledim gitti" diyorlar. Hâlbuki çözüm üretmeleri gereken sorunların rakiplerinin ağzında sakız gibi çiğnendiğinin farkında değiller. Sorunları dile getirince vicdani görevlerini de yerine getirdiklerini zannediyorlar. Bir gün hayatın acı gerçekleriyle yüzleşecekler, o zaman ben de "söyledim gitti" demeyeceğim, "yazdım gitti" diyeceğim ve bu yazımı bizzat kendileriyle paylaşacağım.


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.