![]() |
|
BİRİNCİ AĞIZ ![]() Haber Vakti / 10.07.2025 Eylem ve söylem birliği çok önemlidir. Siz eylemlerinize dikkat etmezseniz söylemleriniz ciddiye alınmaz. Hatta "laf olsun, torba dolsun" minvalinde boş konuşan biri olarak akıllarda yer edinirsiniz. Bu yüzden herkes eylemlerine ve söylemlerine dikkat etmelidir. Mesela yazılı ve sözlü anlatımlarda "birinci ağız" veya "üçüncü ağız" üzerinden olaylar aktarılır. Ben roman yazarken "üçüncü ağız" üzerinden, köşe yazısı yazarken "birinci ağız" üzerinden yazıyorum. Konumuz bu değil ama elimden geldiğince "birinci ağız" saplantısını anlatacağım. İletişim mecralarının sayısı arttıkça her kafadan bir ses çıktığını sizler de anlıyorsunuzdur. Herhangi bir konuda sorun çıktığı zaman konuyla ilgili doğru ve güvenli bilgi almak için birinci ağızdan, yani yetkili kişilerden yapılan açıklamalar büyük önem arz eder. İşte tam da bu noktada yetkili kişilerin ağzından çıkan her söze dikkat etmesi gerekiyor. Bir hakikat adamı olan insan hakları savunucusu Malcolm X, "Eğer dikkat etmezseniz, medya; zalimleri sevmenize, mazlumlardan nefret etmenize sebep olur" demiş. Son yıllarda maalesef bir söylem karmaşası yaşıyoruz ve bilgi kirliliğine maruz kalıyoruz. Medya mensupları doğrunun değil de, yalanın ve şaibenin yayılması için ellerinden geleni yapıyor. Sonra ortalık karışınca hepsi "duayen yorumcu" oluyor. Her konuyu "birinci ağız" olarak gördükleri yetkili kişinin anlatmasını bekliyorlar. Tek bir kişinin ağzının içine bakıyorlar. Bir ağıza bu kadar yüklenilmez. Bir insanın her konuda açıklama yapması büyük bir sorumluluktur. Ehil insanlara da söz hakkı verilmelidir. Onlar da sorumluluk üstlenmelidir. Günümüzde bütün sorumluluğu tek bir kişiye yüklemek çok sinsice bir algı operasyonudur. Biz de işimiz gereği basının b'sini bilmeyen basın müşavirleri ile muhatap oluyoruz. Ülkemizin yarınları için yapılan yatırımların anlattırılmasını kasıtlı olarak engelliyorlar. Ülkemizin refahını ilgilendiren bir konuda "o konuyu sadece İktisat Bakanı anlatacak" diyorlar. Gıda ile ilgili konuları "Ziraat Bakanı anlatacak" diyorlar. Asayiş ile ilgili konuları "Dâhiliye Bakanı anlatacak" diyorlar. Diğer konuları ise "Reis zaten anlatıyor" diyerek üstünü kapatıyorlar. Üstelediğiniz zaman "Bakan yasakladı" diyorlar. Adeta gizli bir el yatırımların anlattırılmasını engelliyor. Savaşlar artık tankla, topla ve tüfekle yapılmıyor. Sözlerle, kelimelerle, imajlarla ve sembollerle yapılıyor. Siz sözün namusunu korumazsanız, medyanın ve sanatın kıymetini bilmezseniz, ehil insanların sözlerini ciddiye almazsanız, sadece algı faaliyetleriyle hareket ederseniz bir yere varamazsınız. Algıyla "itibar" olmaz. Böyle bir ortamda sanatçılar, şairler, yazarlar, müzisyenler ve ressamlar özgün eserler üretemez hale gelir. Ortalık boş beleş tiplere kalır. Siz de bütün mesainizi onların yalanlarını ve iftiralarını tekzip etmekle uğraşırsınız. Hiyerarşide yetki ve sorumluluklar bildiğim kadarıyla yukarıdan aşağıya doğru ilerler, aşağıdan yukarıya doğru ilerlemez. İşini düzgün yapamayan çırak kısa sürede usta olmanın hayalini kuruyorsa yanlış yoldadır. Görevini layıkıyla yerine getiremeyen ilçe başkanı, il başkanı veya milletvekili olmaya çalışıyorsa yanlış yoldadır. İli yönetemeyen ülkeyi yönetmenin, ülkeyi yönetemeyen dünyayı yönetmenin hayaliyle yaşıyorsa vay halimize... Ağzı olan konuşuyor. Lafa gelince mangalda kül bırakmıyorlar. Hiçbiri Hazreti Mevlana gibi, "Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verecek bir cevabım var. Lâkin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye" demiyor. Ülkemizdeki sosyal ve ekonomik sorunlarla ilgili "bir daha asla olmayacak, kesinlikle müsaade etmeyeceğiz, burunlarından fitil fitil getireceğiz, herkes ayağını denk alacak, biz varsak siz varsınız" gibi sözlerin toplumda artık bir karşılığı kalmadı. Millet bu sözleri "yav he he" diyerek dinliyor. Yetkili sandığımız kişiler anketlerle yaşıyorlar, sloganlarla övünüyorlar. Bazı tarihleri ezberlemişler, sürekli o tarihleri zikrediyorlar ama o tarihlerde yaşananlardan hiç ibret almıyorlar. 7 Mayıs, 2 Mart, 2 Eylül, 8 Şubat, 7 Aralık, 5 Temmuz tarihlerini bıkmadan usanmadan kürsülerde zikrediyorlar. Hak'tan ve halktan koptuklarını bir türlü anlayamıyorlar. Milletin çektiği çileler umurlarında bile değil. Bir sorun çıkıyor, "birinci ağız" açıklama yapıyor, sorun çözülmeyince "yetkili kişi" görevden alınıyor. Fakat sorun halen kaldığı yerden devam ediyor. 15 Temmuz'un yıldönümündeyiz. Şehit Astsubay Ömer Halisdemir başta olmak üzere şehitlerimize Allah'tan sonsuz rahmetler diliyorum, gazilerimize hürmetlerimi sunuyorum. 15 Temmuz'daki hain işgal girişimini bile millete doğru düzgün anlatamadılar. TRT'de birkaç belgesel çekildi ama gerisi gelmedi. Uzun lafın kısası, acilen çözmemiz gereken sorunlarımız var. İntiharlar ve iflaslar artmaya başladı. İnsanların adalete güveni kalmadı. Gazze'de katliam yapılıyor. Bunları sağır sultan bile duymuştur. Bu sorunlar hepimizi ilgilendiriyor. Her konuda açıklama yapan ve "birinci ağız" olarak nitelendirilen yetkili kişiye herkes ulaşamıyor. Etrafı öyle bir örülmüş ki, aklınız hayaliniz durur. Olumsuz konular "üzülmesin" diye kendisine iletilmiyor. Etrafı örüldüğü halde kendisini "özgür" zannedenlere ne denir, bilemiyorum. Bence Çınarhisar'da daha özgürdü. Peki, bizim gibi insanlar derdini yetkili kişiye nasıl iletecek? Taklidini yapan bir çocuk vardı, adı Muharrem Mahya mıydı, ona mı iletsek acaba? Ben bunu daha önce niye düşünemedim. |

