AYNI TAS AYNI HAMAM



Haber Vakti / 27.11.2025

"Millet 20 yaşına gelince köşeyi dönmeye bakıyor. Bir meslek seçip de onun çilesini çekeyim, ustası olayım diyen yok. Bu yerlere gelebilmek için sıkıntıları çekmek gerek. Sanat dallarında sürünme süresi daha uzun olduğu için kimse gelmiyor. Sinemanın durumu da feci. Yapımcı ne yapsın, bir film 30 milyona çıkıyor. Parayı bankaya koysa, daha fazla faiz alır".

Yukarıdaki sözler 1985 yılında Kemal Sunal'ın Ses Dergisi'ne verdiği röportajdan alıntıdır. 40 yıl önce söylenen bu sözler sizce de bugünleri anlatmıyor mu? Okuduğum anda Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in 1934 yılında yazdığı "Tam Otuz Yıl" şiirindeki "Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum; / Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum" mısraları aklıma geldi.

Biz millet olarak çoğu zaman övünmeyi ve dövünmeyi bırakıp gerçeklerle yüzleşmekten kaçınıyoruz, nefs muhasebesi yapmıyoruz. Cehaletle övünüyoruz, çoklukla avunuyoruz. Bizim ülkemizde de Toskana Vadisi gibi vadiler, Niagara Şelalesi gibi şelaleler, Alp Dağları gibi dağlar var. Fakat kıymetini bilmiyoruz. Tarihimizi de bilmiyoruz, araştırmaya da gerek duymuyoruz. Çünkü "okuyucu" değil, "izleyici" bir toplum olduk.

Farkında mısınız, paradan atılan sıfırlar geri gelince sanki 40 yıl geriye gittik. 1 liralık ekmek 10 lira oldu, 100.000 TL değerindeki araba 1.000.000 TL oldu. İnsanlar yine rızkın ticarette olduğuna inanmayıp sermayeyi faize yatırıyor. Gaflete düşen insanların helal-haram bilinci de kalmıyor. Faizin hüküm sürdüğü yerde bereketin ortadan kalkacağını, bereket ortadan kalkarsa huzurun da kalmayacağını demek ki insanlara anlatamamışız.

Biz eğitimin, sanatın ve medyanın önemini de anlatamıyoruz. Gençlerin çoğu hayatın sadece paradan ibaret olduğunu zannediyor. Liseden mezun olunca direkt özel üniversiteye giderek istedikleri bölümü okuyorlar. Diplomayı alınca siyasi partilerin teşkilat binalarına koşarak kamu kurumlarına torpille atanmaya çalışıyorlar. Çünkü yeni mezun olan veteriner ahıra girmek istemiyor, ziraat mühendisi tarlaya gitmek istemiyor, inşaat mühendisi şantiyede çalışmak istemiyor. Herkes bir anda "beyaz yakalı" olmak istiyor.

Medyada da aynı vasatlığa şahit oluyoruz. "Gündem" diyerek aynı konuyu 40 ayrı kanalda 40 defa tartışmanın topluma hiçbir faydası yok. Gazeteler ve televizyonlar övgüde ve sövgüde yarışıyor. Gündüz kuşağı programlarındaki rezalet ötesi durumları anlatmama gerek var mı? Televizyon dizilerindeki vasatlık ve müstehcenlik de kaldığı yerden devam ediyor. Hem ne idüğü belirsiz fonlardan aldıkları desteklerle ahlaksız filmler çekiyorlar, hem de sansürden şikayetçi oluyorlar.

Türkiye'de belli bir zenginliğe ulaşan sözde muhafazakâr insanlar ise kendilerini sanattan gayrı görüyorlar. Muhafazakâr sermayenin kültürle, sanatla, edebiyatla, sinemayla alakaları yok. Sanata yatırım yapmayı halen "gereksiz" buluyorlar. Sözde muhalifler ile sanatta rekabet etmekten çekiniyorlar galiba... Bu kadar ihmalden sonra sağda solda "aile değerlerimizi ifsat ediyorlar, milli ve manevi değerlerimize zarar veriyorlar" demenin de bir anlamı kalmıyor. Muhafazakârlar ayakta uyutulduklarını ne zaman anlayacaklar acaba?

Muhafazakâr insanlar yüzyıllar boyunca "iktidarda" kalacaklarını zannediyorlar. Fikirlerinin de iktidara gelmesi ve iltifata tabi marifetlerinin sürdürülebilir olması için kültüre, sanata, sinemaya, televizyona yatırım yapmaları gerekiyor. Eğer kültüre ve sanata yatırım yapmazlarsa millete tepeden bakan ünlülerle birlikte yurtdışında daha önce çekilen filmler taklit edilip uyarlanarak tekrar çekilir. Bu ahlaksız ve kalitesiz taklit filmleri acımasızca eleştirerek veya yurtdışına ihraç etmekle övünerek hiçbir yere varamazlar.

Son 40 yılda muhafazakâr insanların en büyük eksikliklerinden biri sanata ve edebiyata hak ettiği değeri vermemesidir. Sırf bu yüzden yalın ayak, başı kabak, yarı gariban, yarı yoksul insanlar adeta iğneyle kuyu kazar gibi sanatta ve edebiyatta çığır açmaya çalışıyorlar. Bu hazin durum siyasette ve ticarette önemli mevkilere gelen muhafazakâr insanların umurunda bile değil. Sinema filmlerine ve televizyon dizilerine yatırım yapmamak ve destek olmamak için "aman bizden uzak olsun, başımıza iş açmayalım" diyorlar.

Rol aldığı filmlerde bizi çoğu zaman güldüren Kemal Sunal'ın 40 yıl önceki röportajından yola çıkarak böyle bir köşe yazısı yazacağım hiç aklıma gelmezdi. Tarihimizi, medeniyetimizi, İslam davamızı anlatan televizyon dizileri ve sinema filmleri çekilmesini çok isterdim. Değil 40 yıl öncesinden, asırlar öncesinden günümüze ışık tutan evliyalarımızın ve şanlı kahramanlarımızın yediden yetmişe hitap edecek şekilde bütün görsel ve dijital platformlarda anlatılmasını isterdim. Ancak yıllar geçse de, yollar değişse de körelmiş zihniyetlerin değişmediğini görüyorum. Sizin anlayacağınız, 40 yıl geçse de, aynı tas aynı hamam...


Bu köşe yazısı defa okunmuştur.